Sosyalizm deyince aklına Marksist, Leninist, Troçkist, yeşil parka giyen -şu karikatürleştirmenin orijinalliğine bakınız- birileri gelmeyen arkadaşlarımız bir zahmet açıklasınlar: Üretim araçları üzerinde üretmeyen sınıfın mülkiyeti sürüyor, artı değer sömürüsü sürüyor, yani sermaye yerli yerinde, üstelik üretim süreçleri üretenlerce planlanmıyor, dolaşım aracı olan parayı ortadan kaldırma yönünde bir girişim yok vs. Sosyalizm İskandinavya'nın neresindedir?
***
Fakir, Marksizmce "bilimsel" bulunacak bir kavram değil. Yaşamak için emek gücünü satmak zorunda olan herkes sizin deyiminizle "sosyalist" olabilir. Bağımsız profesyonellikte ve hizmet sektöründe ücretlerin görece yükselmesi yüzünden; klasik Marksist yazının, sınıfın yaşamından anladığı ve çoğunlukla tekil olan maddi şartlar çeşitlenmiştir, "sınıf" bir bakıma yarılmıştır. Yani söz gelimi yarı iletken üreten bir fabrikada 14 saat çalışan Uzak Doğulu işçi ile Türkiye'nin ufak şehirlerinden birinde bir çağrı merkezinde çalışan hizmet işçisi, aynı sınıfın üyeleri iken; biri açlık sınırında, diğeri ise şehri dahilinde "zenginlik" içinde olabilir.
Bu yüzden, sosyalizm için fakir adamın parayı "nasıl" bulduğu önemlidir. Küçük esnaflıkla mı, avukatlıkla mı, finans danışmanlığı ile mi, tasarımcılıkla mı, patronlukla mı? Emek gücünü mü satıyor yoksa artı değer sömürüsü ile mi kazanç elde ediyor? Zengin saydığımız insanların çoğunluğu için cevap ikincisi olduğundan -istisnalar kaideyi bozmaz- diyebiliriz ki, zengin sosyalist olmaz, çünkü sosyalizm, zenginleşmenin (meta ile ifade edilen ve kapitalizme özgü biçiminin) karşısındadır.
Yeri gelmişken, Osman Kavala da sosyalist değil -en azından pratikte- Popperci bir sermayedardır.
0